17 Ara 2017

Hikaye Anlatıcılığı-Storyteller

Hayatınız çıkmaza girdiğinde  sizden daha deneyimli birilerinin hayat hikayelerinden, tecrübelerinden faydalanır mısınız?

Sorunuz muhtemelen evet, olacaktır. Başkalarının bilgi birikimi ve deneyimleri kendi yolumuza ışık tutmamıza yardımcı olur. Yeni bakış açıları elde ederiz, örnek alırız ya da rahatlarız. Herkesin başına gelir böyle şeyler, hissi oluşur.


Peki yüzyılların birikiminden faydalanmaya ne dersin? Kadim kültürün çocuklarıyız. Orta Asya kültürü ile Anadolu kültürünün harmanlandığı kadım bir kültüre sahibiz ve bu yüzyıllık birikim, birçoğumuzun sırtını döndüğü hikayelerde gizli. Hikaye diyorum ama; masallar, efsaneler, fıkralar, destanlar...

Eskiden çok eskiden insanlar toplanırlarmış bir masal dede ya da ninenin etrafında. Belki de bir gezgin masalcının, aşıkların, meddahların... Yılların birikimi, ataların kalplerinden çıkanlar anlatıcının şifahen söyledikleriyle dinleyenin kalbine dolarmış. Herkes hissesine düşeni alırmış. Kimi ders çıkarır kimi eğlenir  kimi hatasını düzeltirmiş.

Şimdi neden sırtımız dönük buna? Topluma yabancılaşmamız bundan. Topluma yabancılaştıkça benliğimizden de uzaklaşıyoruz. Kendimizi bulma yolculuğumuza başlayamıyoruz. Başlasak bile yarım kalıyor.

İşte topraklarımızda yüzyıllar boyunca bir gelenek olan hikaye anlatıcılığı yeniden canlanıyor.

Birçok hikaye anlatıcısı var. Merkez İstanbul'da. Ama masal anlatıcıları, geleneğe uygun olarak şehir şehir geziyor. Ben ilk olarak Judith Liberman'dan dinledim masal. Buraya tıklarsanız geçen sene yazdığım yazıyı okuyabilirsiniz.  Bu sene de Argın Kubin'den dinleme fırsatı buldum. Masal, olduğumuz ana ya da bir konuya odaklanma açısından mükemmel bir deneyim. Zihni meşgul eden her şeyi kapının dışında bırakmamızı istedi Argın. Sadece o ana, masala ve Argın'a odaklandık. Yaşama bir es vermek müthiş bir şey değil mi? İnsan zaman zaman yapmalı.

İç içe geçen masalları dinledikçe kendinden çıkıyorsun, karakterlere bürünüyorsun. Onlar gibi bakıyorsun. Büyüleniyorsun, bambaşka hissediyorsun. Gerçekliğe döndüğün an hissene ne düşüyorsa onu alıp gidiyorsun. O günlerde boğazına takılan, düğüm düğüm olan ama bir türlü söyleyemediklerin mi var? Korkuyor musun? Artık söylemen gerektiğinin idrakına varırsın belki. Bir şeylere başlamaya korkuyor musun? Yola çıkmaya, hareket etmeye belki de sevmeye... Hadi durma, dedi masal. Ya da sadece hayal kurdun. Hayal dinledin. Seni en mutlu edeni yaptın ve buldun.

Masalların benim için en önemli özelliği ise; insanın kendini bulma yolculuğunu başlatması ve bu yolculukta insana rehberlik etmesi. Masallar, hikayeler ile insan kendini daha iyi tanıyabilir. Hayatını ve yolunu anlamlandırabilir. 


Hala düşüncen 'Masallar çocuklar içindir.'' mi?









9 Ara 2017

This Beautiful Fantastic

Ne tarz filmler seversiniz?

Asla cesaret edemeyeceğiniz şeyleri yapıyormuş gibi hissettiğiniz filmleri mi arabayı 200 km hızla kullanıp polislerden kaçan ya da kötü adamların peşine düşenleri gördüğünüzden mi? Savaş ya da dram filmlerinden mi?

Size bahsedeceğim film bunların hiçbirini vadetmiyor. Huzur diyorsanız, küçük mutluluklar ve değişim diyorsanız bolca var.

Ana karakterimiz Bella. Obsesif-kompülsif bozukluğa sahip. Bunun nedeninin filmin ilk sahneleriyle çevresel faktörlere bağlı olduğu izlenimi verilmiş. Terk edilen bir bebek. Yetimhane süreci. Sonrasında yalnız bir yaşam. Her gün aynı saatte yemek, aynı saatte işe gitmek, aynı gömleği giymek... Sürekli aynı seyler ve dışına çıkamayan bir Bella. 

Fakat bir gün. Bugün bir farklılık yapacağım, diyor. İşe geç kalıyor. Sonrasında her şey değişmeye başlıyor. Bella başta bundan sıkılıyor, korkuyor, rahatsız oluyor. Fakat bir kere döngüyü bozdu ve değişim kaçınılmaz hale geldi.




Değişmek için, döngünüzden çıkmak için hazır mısınız?
Bu filmi izledikten sonra harekete geç ve değişimin sihrine bırak kendini.





Değişim kendiliğinden başlamadı. Kendiliğinden de sürmedi tabii ki. Bella'nın emeklerini ve alın terlerini küçümsememek gerek. Zorluklarla karşılaşma ihtimali ya da karşılaşmak, gözünü korkutmasın. Olan oluyor. Yaşarken zorlanıyor insan. Hedefe odaklanınca sürecin zorluğu, sonuçta sadece anı olarak kalıyor.

Takıntıların mı var, yoksa korkuların mı? 
Hepsini de atlatırsın. Yeter ki döngünden çık artık. 

3 Ara 2017

Yalnızlık?

Yalnızlık nedir?


4.sınıfa giden 3 öğrenciye sordum bu soruyu. Aldığım cevaplar, 'Tek kişi olmak. İnsanın tek olması.'

Yalnızlığın sözlük anlamı da bu.

İnstagramda hikaye kısmında sorduğumda verilen cevaplar:

'Kötü olduğunu kimseye söyleyememektir.'

'Yalnızlık karpuz alamamaktır, çay demleyememektir, yemek yapamamaktır.'

'Etrafında birçok insan varken sizi anlayanın olmamasıdır.'

'Yalnızlık, duygu ve hislerini anlayan birilerinin olamamasıdır.'

'Yalnızlık anlaşılmamaktır.'

Bu cevaplar yalnızlığı mı tanımlıyor yalnız olma hissini mi? Elbette ki yalnız olma hissini açıklıyor. Yani, yalnızlığa katılan anlamlar bunlar. İnsanın bakış açısı duygu durumunu da etkiliyor.


 Yalnızlık terimini  Freud; 1939 yılında yazdığı makalesinde, kişinin yalnızlık deneyimi yaşamasının içsel psişik yapısını tamamiyle değiştirebileceğini belirtmiş. Carl Gustav Jung’a göre yalnızlık hissi, önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramaması ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğunda hissedilen duygudur. Diğer tanımlar: kişide ait olamama duygusu ve azalmış sosyal destek; paylaşımın olamaması...

Bana göre yalnızlık hissi, insanın kendini sevip sevmemesi ile alakalıdır. Yalnızlık hissi, kendine yetebilme, huzur gibi hisleri çağrıştırıyorsa kendinizi seviyorsunuzdur. Olumsuz duygular hissettiriyor ve yalnızlığın kötü olduğunu düşünüyorsanız kendinizi sevmiyorsunuz demektir.

Bahsettiğim kendini sevmek, narsizm ile karıştırılmamalı.


  • 'Yalnızlık hissi ile anlaşılmamak' çok bağdaştırılmış mesela. Başkalarının bizi anlamasından, dinlemesinden önce bir kendimize sormamız gerek. 'Ben kendimi dinliyor muyum? Ben kendimi anlıyor muyum?'

Kendini anlamak için uğraşmayan birisi başkaları tarafından anlaşılmayı bekleyemez.


  • Yalnızlık hissi ve yalnız yaşamanın getirdikleri de çok bağdaştırılmış. Son yıllarda  çalışan insanların ailelerinin yanlarından ayrılıp ayrı bir evde yaşama sayısı arttı. Genetik kodlarımızda kalabalık aile yaşantısı var. Bir de bunun üzerine olumsuz benlik algısı ve kendine değer vermeme eklenince yalnızlık hissi kaçınılmaz oldu. Kendinize verdiğiniz değer burada da ortaya çıkıyor. Evde kimse yok diye yemek yapmamak, çay demlememek... Kendi tatmin duygunuz ve yaşama sevinciniz için de yapmalısınız bunları.



Orson Welles'in sözünü sürekli hatırlamamız gerek. “Yalnız doğarız, yalnız yaşarız ve yalnız ölürüz. Sadece aşk ve arkadaşlık hissettiğimiz dönemlerde yalnız olmadığımızı düşünürüz”. Bunun dışında kendimiz ile baş başayız.


Yalnızlık algısının değişmesi için neler yapılmalı?

  • Öncelikle sorunun nedenlerini bulmak gerek. Çocukluk sorunlarını mı, travma mı? Bu tarz sorunlar ise psikayrist ve psikolog yardımı şart.

  • Günlük olumlamalar yapın. Kendimi olduğum gibi seviyorum. Kendimi kabul ediyorum. Kendimin farkındayım.

  • Kendinizi anlamak ve duygularınızı analiz etmek için günlük tutun. Günlük tutarken 'Ne düşünüyorum? Ne hissediyorum? Davranışım nedir? ' sorularını sorarak ilerleyin.

  • Günlük rutinler oluşturun. Size iyi gelenleri alışkanlık haline getirin.

  • Güvenli alanınızdan çıkın. 

  • Hedefler belirleyin ve bunları gerçekleştirmek için çabalayın.

  • Sosyal aktivitelere katılın. Yeni insanlarla tanışmak iyi gelir.

  • Bir hobi edinin. Kişisel tatmin duygunuzu arttırın.

  • Dürüst ve samimi bulduğunuz kişilerle bağlantınızı sürdürmeye çalışın. Bu konuda içgüdülerinizin size ne söylediği önemlidir. Bir kişinin sadece yanınızda olması o kişinin sizin için iyi olduğu anlamına gelmez. Kötü bir arkadaşlıktansa bazen yalnız kalmak daha iyidir.

  • Yalnızlık hissettiğiniz dönemler pozitif bir duygu içine girmeye ve olumlu hava yaratmaya çalışın, yeni bir şeyler denemek için uygun bir zaman olduğunu düşünün.

Nietzsche'nin sözünü hatırlayın. 'Yalnızlık, dünyanın en eski asaletidir.'