10 Eyl 2020

Bağlanma Stilleri

 Toplumsal ilişkilerimizin niteliğini belirleyen bağlanma davranışlarımızdır. İnsanlarla sağlıklı ve güvenilir bağlar kurduğumuzda daha mutlu, verimli ve başarılı oluruz.  Doğumdan itibaren çocuğun ebeveynleriyle ilişkisi bağlanma türünü belirler.  Ebeveynlerimizle olan bağlanma stilimizi anlamak, insanlarla yaşadığımız iletişim sorunlarının kökenini bulmamızda yardımcı olacaktır. İlişkileriniz içerisinde güvensizlik duygusunu çok fazla yaşıyorsanız, sürekli ödünler verdiğinizi düşünüyorsanız, sevilmeye değer olmadığınızı hissediyorsanız bunun nedeni bağlanma stiliniz olabilir.





Bağlanma kuramında kapsamlı açıklamalar yapan Bowlby, kuramında “içsel çalışan modeller” olarak adlandırdığı bilişsel temsillerden bahsetmektedir. Çocuğun kendisi ve başkalarına ilişkin bilişlerinden oluşan bu model, ebeveynin tepkileri ile ilişkilendirilmektedir. Çocuk, ihtiyaç duyduğunda ebeveyninden gereken desteği ve olumlu tepkiyi görürse ebeveynine ulaşılabilir, güvenilir ve destekleyici olduğuna ilişkin bilişsel şemalar oluşturur. Aksi durumda ise ebeveyni çocuğun ihtiyaçlarına duyarsız kaldığında ya da olumsuz bir tepkiyle karşılaştığında çocuk bağlanma figürünü reddedici, kendisini de sevilmeye ve desteklenmeye değmez biri olarak görür. İçsel çalışan modeller çocukluktan ergenliğe kadar olan süreçte devamlı pekiştirilir. Ergenliğin sonunda içsel çalışan modeller daha sürekli ve değişime karşı daha dirençli hale gelirler. İçsel çalışan modeller, ergenler ve yetişkinlik döneminde kişinin kendisi için önemli olan ilişkilerinde kullanılır.

Güvenli Bağlanma

Bebeklik döneminde ihtiyaçları, sevgi ve güven çerçevesinde sağlanan kişiler, tepkileri ebeveynleri tarafından düzenli ve doğru algılanan bebeklerde güvenli bağlanma oluşur. Ebeveynler bebeklerinin güvende olduğunu, iyi bakıldığını, sevildiğini, kabul gördüğünü hissetmesi için bebeğin ihtiyaçlarına karşı özenli ve duyarlıydı. Bunun sonucunda yetişkinlik döneminde insanlarla yakınlık kurma konusunda, güven, bağlılık duygularında rahat hisseden bir birey oluşur.

Güvenli bağlanan kişiler olumlu benlik algılarını korumak için başkalarının ihtiyacına gerek duymazlar. Kendini sevilmeye değer olarak algılar, başka kişileri de destekleyici olurlar. Daha az kaygı yaşarlar, güven sorunları daha az olur.

Kaçıngan Bağlanma

Çocuk ebeveynlerini güvenli bir üs olarak kullanmazsa, tedirgin olduğunda kolayca yatıştırılmazsa kaçıngan bağlanma oluşur. Ebeveynler bebeği çok sık yalnız bırakmıştır, bebeğin bakımını sıklıkla farklı kişiler üstlenmiştir. Bunun sonucunda yakın ilişkilerden kaçan, bağımsızlığa aşırı değer veren, ilişkilerin çok da önemli olmadığını düşünen yetişkinler oluşur.

Yakın ilişkiler sizi boğucu hissettiriyorsa, bağımsızlığınızı tehdit edecek gibi geliyorsa kaçıngan bağlanmış olabilirsiniz.

Samimiyeti çok yoğun hissettiğinizde uzaklaşırlar, bağlanmaya karşı koyabilirler. Kayıtsız bağlanan kişilerin ilişkilerdeki sorunlarını çalışma hayatında telafi etmeye çalışan aşırı iş tutkunu kişiler oldukları veya boş zaman faaliyetlerine daha çok vakit ayırdıkları söylenebilir.

Kaygılı Bağlanma

Ebeveynler, bebeklerin ihtiyaçlarıyla ilgilenme konusunda tutarsızsa, bazen çok ilgili bazense görmezden geliyorlarsa bebek kaygılı bağlanma yaşar. Çocuk her an yalnız kalacağı endişesini yaşar. Ebeveynlerine karşı güvensizlik oluşur. Bunun sonucunda, ihtiyaçlarının karşılanması için savaşan yetişkinler oluşur.

Bireysel değersizlik duyguları ile başkalarının güvenilmez ve reddedici olduğuna dair beklentiler oluşur. Bu yetişkinler; samimiyete ve yakınlığa ihtiyaç duyar ve gösterilen yakınlığı hiçbir zaman kabul etmez ve yeterli bulmaz.

Sevilip sevilmediğini, sevilecek biri olup olmadığını sık sık sorgularlar.

Reddedilme olasılığını engellemek için riskli buldukları sosyal ortam ve yakın ilişkilerden kaçarak incinmemeyi güvence altına alır.



Nasıl güvenli bağlanan biri olabilirim?

Bağlanma stilinizin farkında olmak, çocukluk döneminin kaygılarını bilmek, yeni yetenekler öğrenerek, araştırmalarla, içsel konuşmaları iyileştirerek ve çok pratik yaparak daha güvenli bir bağlanma stili oluşturulabilir.

Bağlanma stilinizi değiştirmek için:

  • Bağlanma stilinizi fark edin. Kaygılı, güvensiz, kaçıngan davranışlarınızın bir sebebi olduğunu bilmek kendinizi suçlamayı engeller.
  • Hangi ihtiyaçlarınızın doyurulmadığını fark edin.
  • Neye ihtiyacınız olduğunu bulun.
  • Çocukluk döneminizle ilgili ebeveynlerinizle sohbet edin. Suçlayıcı bir dil kullanmaktan kaçının.
  • Duygularınızı ilişki kurduğunuz kişilerle paylaşın.
  • Kendinizi gözlemleyin. Dışarıdan bir göz gibi kendinize dönüp bakmak davranışlarınız hakkında farkındalık geliştirmenizi sağlar.
  • İyi oluşunuzu destekleyecek ve içsel konuşmalarınızı iyileştirecek meditasyonlar yapın.
  • Güçlü yönlerinizi ve zayıf yönlerinizi bulun. Başarılarınızı kabul edin.
  • Kendinizin değerli olduğunu hissedeceğiniz çalışmalar yapın. Yeteneklerinizi ve potansiyelinizi ortaya çıkarabileceğiniz projelere katılın.
  • İlişkiye dair ihtiyaçlarınızı ve beklentilerinizi açıkça ifade edin.
  • Travmalarınız için mutlaka bir uzmandan yardım alın.

(Bu yazının hazırlanışında J. Bowlby’un ve M.Ainsworth’un Bağlanma Kuramlarından faydalanılmıştır.)


Bu yazı ilk olarak 7-circle.com'da yayınlanmıştır.

1 Mar 2020

Özüne Dönmek için 3 Alan

 Özüne dön insan, diyor doğa. Farkında mıyız?

Evlerimize çekildik. Mümkün olduğunca dışarıda vakit geçirmemeye çalışıyoruz. Fiziksel olarak güvenli alanlarımızda kalıyoruz. Peki ya zihnimiz nerede? Ruhumuz özünde mi?


Doğanın uyanışı metaforundan yola çıkabiliriz. Bir döngü halinde ilerliyor. Kış gelince ağaçlar kabuklarına çekildiler, yapraklarını döküp hafiflediler. Çiçekler içlerine döndüler, hazırlık yaptılar bahara. Tohumlar özlerindelerdi.

Güçlenmenin ve açığa çıkmanın yolu özünde kalmaktır çünkü. Kendini keşfederken özünü tanı, içinde kal, sınırlarını ve yeterliliklerini gör. Ruhun ile hemhal ol.

Doğanın uyanışta uyguladığı yöntemleri oldukça cömerttir. Bitkiler, doğaya binlerce tohum bırakır. Tohumlar toprağın altına gömülür. Yani ‘inzivaya’ çekilir. Her birinin içsel süreçleri sonucunda sadece çok az bir kısmı filizlenebilir. Doğanın bir parçası halinde uyanış süreçleri devam ettirmek için çatlayıp çıkan filizler, çevresel etkenlerin zorluklarıyla karşılaşırlar. Doğumla birlikte başlayan yeni bir keşif yolculuğu…

Sosyal izolasyon sürecini, tohumların toprağa gömülüşü ile bağ kurup kendimizin inziva süreci olarak düşünebiliriz. Uyanışımızı başlatmak için inzivadayız, içimize dönüp kendimizi keşfettikten ve gücümüzün sınırlarını gördükten sonra kendi kendimizi doğuralım. Ve şahsi uyanışımız başlasın!

Tohum kış boyunca toprağın altındayken dışarıda karlar yağdı, fırtına çıktı, dolu vurdu. Tohum ise inzivasında kendi özündeydi. Dışarısı için yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını biliyordu çünkü.

Dışarıda belirsizlik rüzgarı eserken sen içine dön. Peki nasıl yapacaksın bunu?

İnsanın özü 3 alanda köklenir.

  1. Sevgi alanı
  2. Korku Alanı
  3. Tutku Alanı

Sevgi Alanı

İnsan, başkasının gözünde sevildiğini görünce sevilmeye layık olduğuna inanır.. Sevgi ihtiyacını karşılayanın başkası olmasını umdukça sevgi/ilgi bağımlısı olur. Varoluşunu sevmeye değil sevilmeye bağlar. Senin varoluşun neye bağlı? Cevaplar aramak ve analiz için yapman gerekenler:

  1. Kendine mektup yaz. Geçmiş, gelecek, şimdiyi kapsayan bir mektup olsun. Geçmişteki kendinle kapanmamış hesaplarını sorgula. Şimdini değerlendir. Gelecek korkularını belirle. Ne hissettiğini bol bol sor kendine.
  2. Mektubunu tamamladıktan sonra aynanın önüne geç ve kendini incele. Gözlerinin içine bakabiliyor musun? Kendine şefkatli mi yoksa kızgın mı? Her şeye rağmen gözlerinin içine bak, utansan da kızsan da, ‘Her şeye rağmen kendimi seviyorum.’ cümlelerini tekrarla.
  3. Bulunduğun odanın içinde gözlerini gezdir. Görünce seni iyi hissettiren 3 nesne seç. Bu nesneleri tek tek eline al ve duyularınla algıla. Sana neden kendini iyi hissettirdiğini, onları neden sevdiğini düşün.

Korku Alanı

Korkular, insanın özüyle arasına duvarlar örer. Kişiler yüzleşmek istemediklerini bastırmak için üzerini kapatır ve bunu yaptığının da farkına varmaz. Kimi zaman da yetersiz olduğuna anlamlar yükler. Bir sonraki adımın korkutuculuğu yerine ‘Şu an ne yapabilirim?’ sorusuna odaklansa gerisi gelecek. Önce korkuları fark et, yüzleş ve kilit soruyu sor ‘Şu an ne yapabilirim?’

  1. Görseldeki labirente bir bak. Ekrana bakmadan bir kağıda aklında kalan halleriyle çiz. Çizimi tamamlayınca görseldeki labirent ile karşılatır. Senin çizdiğin labirente baktığında harf, sayı, şekil çağrışımları neler oluyor? Çizdiğin labirenti zihnin hangi görsele tamamlıyor?
  2. Bu labirente zihninde gir. Koridorlar boyunca ilerle. Karşına neler çıktı? Kendini nasıl hissediyorsun?
  3. Karşılaştığın engellerden nasıl kurtulursun? Hangi aşamaları geçip çıkışa varabildin? Çıkışta kendini nasıl hissettin?

Tutku Alanı

Sevdiğin, uğraş sürecinde iken bütün dünyayı unuttuğun, ortaya çıkan sonucu seyrederken yüzünün heyecandan alev alev yanmasını sağlayan nedir? Bu soruya cevap verebiliyorsan tutkunu keşfetmişsin demektir.

‘Hayat amacımızı biz yaratmayız, keşfederiz,’ der Sartre.

Bu tutkuyu ne kadar ve hangi sıklıkta hissedebildiğin de önemli. Beklentilerle dolu bir yaşam içinde kişiler, tutkularını yaşamak yerine ‘olması gereken’ kişi olup hayatı erteliyorlar. Tutkularının farkında olmayan kişiler aslında içten içe biliyor ama bununla yüzleşirse ‘olması gereken’den çıkıp kendiyle yüzleşmesi gerekecek. Sevgi alanı ve korku alanı çalışmalarından sonra tutkularını daha iyi bulabilirsin.

  1. En sevdiğin film karakterini belirle. Bir kağıdı 3 sütuna ayır. İlk sütuna en sevdiğin karakterin bütün özelliklerini yaz.  İkinci sütuna senin o karakteri sevme nedenlerini altına yaz. Üçüncü sütuna da kendi özelliklerini yaz. Bir bak bakalım yazdıklarına. Hangileri örtüşüyor? Sana ne hissettiriyor? Sevdiğin karakter senin özelliklerini mi daha fazla taşıyor yoksa ‘olmak istediğin’in özelliklerini mi?
  2. Başka bir kağıdı 2 sütuna ayır. İlk sütuna hobilerini, günlük aktivitelerini yaz. İkinci sütuna ise izlerken zevk aldığın aktiviteleri yaz. Yemek programları, spor antremanları, sağlıklı beslenme, makyaj videoları… Örtüşenler neler?
  3. Sırtın dik bir oturuşa geç. Gözlerini kapa. Etrafında kimsenin göremediği ama senin hissedebildiğin şeffaf bir kalkan hayal et. İnsanların olumsuz düşünceleri, negatif enerjileri ve kötü bakışları bu kalkandan içeri giremiyor. Yargılayıcı ve eleştirel cümlelerini sen duyamıyorsun. Sen yürüdükçe kalkan da hareket ediyor. Bunu fark edince ne yapmak isterdin? Kendini neye adamak isterdin?

Özüne dönmeye hazır mısın? O zaman hadi köklerini takip et. Doğanın uyanışı başladı. Sen de uyanışını başlat.


Bu yazı ilk olarak 7-circle.com'da yayınlanmıştır.