26 Oca 2022

Umutsuzluk için 4 Adım

 Umut, amaçlar doğrultusunda bu amaca giden birden fazla yolun olduğuna inanmaktır.

Yaşamda çeşitli problemlerle karşılaşırız, hayallerimizin peşinden giderken bu problemleri çözemeyince yolların tükendiğini hissedebiliriz. Umut, yani yeni yolların varlığına olan inanç, devam edebilme motivasyonunu sağlar. İlk başta durumunuz ne kadar dayanılmaz olursa olsun, her zaman bu durumu değiştirecek gücü içinizde bulabilirsiniz. Bu gücü açığa çıkarmak bu motivasyonu sürdürmek kolay olmasa da biraz yardımla yola devam etmek mümkün.




Umutsuzluğa kapılmadan yola devam edebilmeniz için birkaç sihirli adım:

  • Duygularınızı hissedin. Duygusal labirentinizi anlayabilmeli, negatif duyguların farkında olmalısınız. Duyguların adını koyamamak, inkâr etmek, bastırmak umutsuzluğu daha da pekiştiriyor. Her duyguyu benimsemeli, tanımalı ki yoğunluklarını adım adım kaybetsinler.
  • Neleri hak ediyorsunuz? Düşünün, bunu sorgulayın ve hak ettiğinizi düşündüğünüz şeylerin bir listesini yapın. Mutlu olmak, bir şans daha kazanmak, daha özgür olmak için. Kendi sorumluluğunuzu almak, sevmek ve sevilmek, başarılı olmak, yeniden umutla dolmak için. Genelde ‘hak etmemek’ ve ‘yeterince iyi olmamak’ vurguları üzerinde durulur. Bu kez de tersinden bakın, layık olduklarınızı belirleyin.
  • Ayaklarınızın yere bastığını hissedin. Saçma görünse de ayaklarımızın yere bastığını hissetmek gibi basit bir şey bize güven ve hareketlilik duygusu verir. Köklenme ve topraklanma, kendimizi bu dünyaya ait hissettirir. Aynı zamanda da yere çakılmış değiliz, hala ilerleme ve harekete geçme kabiliyetine sahibiz. Bunun için çıplak ayaklarınızla toprağa basıp derin nefes alarak, toprağı hissedebilirsiniz. Toprağı hissederken toprağa kök saldığınızı hayal edebilirsiniz.


  • Günlük hayatınızda size motivasyon verecek ve cesaretlendirecek bir söz yaratın. Buna “Hak ediyorum, cesurum, her an mucizeleri görebiliyorum, beni harika şeyler bekliyor ve bunları yaşamaya hazırım,” gibi cümleler olabilir. Bu sözleri ellerinizi kalbiniz üzerinde birleştirirken kendinize fısıldayabilirsiniz. Kâğıtlara yazıp masanıza asabilir ya da motto çerçeve olarak duvarınıza asabilirsiniz. En sevdiğiniz bazı objelere bu anlamları yükleyip ofisinizin, evinizin en göz alıcı noktalarına yerleştirebilirsiniz. Her bakış, içinizdeki umut tohumuna birkaç damla su serpecektir. Bu tohumu yavaş yavaş sevgiyle büyüteceksiniz. Zamanla bir ağaç olacak, yapraklarıyla rüzgâra eşlik edecek ve her umutsuzluğa düştüğünüzde size ferahlık verecek.

Umutsuzluğa düşmeden devam edebilme sihri, sizde ve sizden. Kendinize dönmeyi unutmayın.


Bu yazı daha önce 7-circle.com'da yayınlanmıştır.

23 Oca 2022

Yazmanın Terapi Etkisi

 Doğru iletişim kurabilmenin temelinde kendini ifade edebilmek yer alır. Kendini daha iyi ifade edebilmenin iki temel maddesi vardır:

Kendini ifade edebilmenin yanında yazmanın bir başka faydası daha var.

Yazmak, terapi etkisi yapar.




Bilinç akışı tekniği ile kalemi defterden kaldırmadan özgürce yazmak seni rahatlatır. Zihnini boşaltmana yardımcı olur. İçinden ne geçiyorsa yazarsın. Sorunlarını, mutluluklarını, içinden çıkamadıklarını…

Hem rahatlarsın hem de sorun çözmede yazdıkların sayesinde daha kolay ilerlersin. Zihnindeki şema ve haritaları deftere taşıyarak görselleştirmiş olursun.

Zihin karmaşana bir son vermek ve daha çözüm odaklı olmak için sistemli bir yazmaya ihtiyaç duyabilirsin. Bunun için bazı sorulara yanıtlar araman gerekir.

Hatalarını doğru yapmanın yolu, dünkü hatalarını bugün tekrarlamamaktan geçer.

Eğer yarın için endişeleniyorsan:

  • Geçmişteki hatalarını bir liste halinde çıkar.
  • Erteledin mi?
  • Doğru analiz edemedin mi?
  • Korktun mu?
  • Cesaret edemedin mi?
  • Çalışmadın mı?
  • Zaman yönetimi yapamadın mı?
  • Başkalarının dediklerini kendinden önceye mi koydun?

Kendinden kaynaklanan nedenleri ve iraden dışındaki etkenleri bulabilir ve ayrıştırabilirsin.

Bugün neleri değiştirebilecegine odaklanırsan yarın için endişeye yer kalmaz.

Yazmanın terapi etkisinden faydalanmak istemez misin?


Bu yazı daha önce bazendefter.com'da yayınlanmıştır.

19 Oca 2022

Stüdyo Ghibli Animelerine Kısa Bir Bakış

 


Anime severleri buraya alalım. Studio Ghibli’den bahsetmek istiyorum birazcık.

Uzun süreli anime filmlerin efendisi, Hayao Miyazaki öncülüğünde dört ana kurucusu ile 1985 yılında kurulmuş. Hayao Miyazaki, Isao Takahata, Toshio Suzuki, Yasuyoshi Tokuma.

Bu isimler bir anda keşfedilmemiş elbette, ışıkları bize ulaşıncaya kadar onlarca yıl geçse de sonucunda nihayet başarıya ulaşmışlar. Ve bizler; hayal dünyasına kapı aralayan, birçok tema ve motifleri içeren, içimizi ısıtan, bazen gerçekleri suratımıza çarpan, kendimizi ve sistemi sorgulayan hikayelerini seyretmiş olduk. Yarattıkları birbirinden efsane karakterle ve farklı dünyalarla tanıştık.

Ghibli’nin kendi içerisinde animeler farklılaşıyor. Yapımcıları ve yönetmenlerinin farklılığına göre animelerin içerikleri ya da kullandığı sembol dili de farklı oluyor. Mesela Ateşböceği Mezarlığı, Only Yesterday, Ocean Waves. Gerçekçi, biraz ağır ilerleyen, macera daha az. Bu üçünü Takahata yapmış. Miyazaki’nin animelerine bakıyoruz; Totoro, Ponyo, Yüreğinin Sesi. Hayal gücü ön planda. Gerçekler kurmacayla karıştırılmış da insana öyle sunulmuş. Takahata’nın yaptıklarını küçükler izlerken sıkıntı çekebilirler. Anlayamayabilirler. Şahsen Ateşböceği Mezarlığını çocukların izlemesini istemem. Ben çok ağlamıştım. Miyazaki animelerine bakıyoruz; bir çocuk keyifle izleyebilir ve çok eğlenir. Bir yetişkin de izler, eğlenir ve çıkarımlar da bulunur. Miyazaki animeleri her yaşa hitap eder, her yaşın çıkaracağı anlam farklıdır.

 


Studio Ghibli Animelerinde Temalar ve Motifler

İlk aklıma gelen tema çevrecilik. Rüzgarlı Vadi, Ponyo, Gökteki Kale en çarpıcı örnekleri.

Uçmak çok önemli. Süpürgeyle, kanatla, zeplinle, uçakla, balonla, farklı aletlerle; hiç fark etmez. Büyümenin, özgürlüğün ya da Totoro’da olduğu gibi dünyayı başka açılardan görmenin metaforu olarak kullanılabilir uçmak.

Çocuklar. Ghibli animelerin ana kahramanları çocuklardır. Bu sebepten de insanlar animelere çocuk işi diyebiliyorlar. Halbuki içlerinde kilitli kalmış çocuğu nasıl da unutuyorlar… Her insanın içinde bir çocuk vardır. Birileri kilitler en diplere birileri de yanlarına alır, beraberce keyifli zaman geçirirler.

Antropomorfizm, insan niteliklerine sahip hayvanlar. Zoomorfizm, karakterlerin büyü, lanetler yüzünden değişmesi. Metamorfoz ise biçim değişikliği için kasten büyü yapılması. Howl’un değişimleri gibi. Büyüler, cadılar, ruhlar, farklı yaratıklar, tanrılar, yarı tanrılar animelerde bolca yer almakta.

Rüzgar ve hava. Benim en sevdiğim motifler. Bulutlar o kadar çok ön planda ki!. Animeleri izlerken en çok bulutlara bakıyorum açıkçası!

Paralel evren ve içimizdeki dünyalar. Totoro’daki orman, orman cinleri ve ruhlarının yaşadığı gerçek dünyaya paralel bir yerdir. Ruhların Kaçışı’ndaki paralel dünya ise ürpertici bir yerdir. Fiziksel dünyalar olarak bakmasak da olur. Mesela Yürüyen Şato’da Sophie yaşlı bir kadına dönüşür ve dünyaya bir de öyle bakar. Ya da Yüreğinin Sesi’nde Shizuku yazdığı öykünün karakteri Baron’la hayali bir şekilde fantastik ülkeler turuna çıkar.

Shinto ve Japon Mitolojisi. Shinto tapınakları, tanrılar, ruhlar, Budist efsaneleri. Ayrıntılara dikkat edersek biraz da bilgi edinirsek anlaşılıyor.

Sosyal Toplum. Olaylar başka ülkeler de geçse bile Japon kültürünü görebiliyoruz. Mesela Laputa: Gökteki Kale, bir Avrupa ülkesinde geçmektedir. Ama yiyecekleri daha çok Japon kültürüne benzer. Japon okul hayatını Ocean Waves’te görebiliyoruz.

Ve benim için önemlisi kadınların toplumdaki yeri. Kiki 13 yaşında evden ayrılır ve yetişkin bir cadı olabilmek için tek başına yaşar. Gökteki Kale’de korsan Mama bir kadındır ve emrindeki erkeklere söz geçirtir. Yerdeniz Öyküleri’nde Tenar tek başına yaşayan cadı ve çiftçi bir kadındır. Kadının yeri ayrıdır ve kadın güçlüdür.

Zanaat ve sanat oldukça önemlidir. Madencilik, fırıncılık, çiftçilik, resim, yazarlık gibi… Ghibli animelerinde toplumun her kesiminden insanın hikayesi var.


Bu yazı ilk olarak bazendefter.com'da yayınlanmıştır.